1. Anasayfa
  2. Atatürk

Atatürk’ün İslam’a Bakışı…

Atatürk’ün İslam’a Bakışı…
0

Atatürk’ün İslam’a Bakışı

Mustafa Kemal Atatürk’ün İslam’a bakışı, laiklik anlayışı ve modernleşme vizyonuyla şekillenmiştir. Atatürk, İslam’ı tarihi bir olgu olarak kabul etmiş, ancak dinin devlet yönetimi ve toplum yaşamı üzerindeki etkisini sınırlamayı savunmuştur. Onun İslam’a yaklaşımı, hem dinin toplumsal yaşamdaki yeri hem de kişisel inançlarla ilgili görüşleri üzerinden değerlendirilebilir.

Laiklik ve İslam

Atatürk’ün İslam’a bakışındaki temel unsurlardan biri laiklik ilkesidir. Laiklik, devletin dini kurumlarla arasına mesafe koyması, dinin bireysel bir inanç olarak kabul edilmesi ve toplumsal yaşamda dinin belirleyici bir rol oynamaması anlamına gelir. Atatürk, Osmanlı Devleti’nin son döneminde dinin siyasete ve devlet yönetimine fazla karıştığını, bu durumun toplumun ilerlemesini engellediğini düşünüyordu. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte laiklik ilkesini hayata geçirerek, dinin kamusal alanda etkin olmasının önüne geçmeyi hedeflemiştir.

Bu kapsamda halifeliği kaldırmış (1924), medreseleri kapatmış, şeriat mahkemelerini lağvetmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuştur. Bu reformlarla, dinin bireysel bir mesele olarak kalmasını ve devletin dini işlerle yönetilmemesini sağlamaya çalışmıştır.

İslam ve Modernleşme

Atatürk, İslam’ın Hz. Muhammed dönemindeki ilerici ve birleştirici rolünü kabul etmekle birlikte, zaman içinde yanlış yorumlarla İslam’ın toplumsal gelişmeyi engellediğini düşünmüştür. Ona göre, dinin yanlış anlaşılması ve dogmalarla toplumun gelişmesinin önüne set çekilmesi, bilimsel ve teknik ilerlemenin önünde bir engel oluşturuyordu.

Atatürk, dinin reforme edilmesi gerektiğini savunarak, Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi ve ibadetlerin Türkçe yapılmasını desteklemiştir. Bu sayede İslam’ın daha iyi anlaşılacağını ve halkın bilinçli bir şekilde inançlarını yaşayabileceğini düşünmüştür.

Din ve Akılcılık

Atatürk’ün İslam’a bakışında önemli bir diğer unsur, akılcılık ve bilimselliktir. O, İslam’ın özünde akıl ve bilimle uyumlu olduğunu, ancak zamanla akılcı düşünceden uzaklaşıldığını ifade etmiştir. Dinin, insanları karanlığa değil aydınlığa yönlendirmesi gerektiğini savunmuştur. Şu sözleri bu yaklaşımını açıkça gösterir:

“Din vardır ve lazımdır. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki kutsal bir bağlılıktır. Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.”

Bu sözleriyle Atatürk, İslam’ın akıl ve bilimle uyumlu olabileceğini vurgularken, dinin birey ile Tanrı arasındaki bir ilişki olduğunu ve devlet işlerinden ayrı tutulması gerektiğini dile getirmiştir.

Atatürk’ün İslam’a bakışı, dini reformlarla çağdaş, laik bir toplum inşa etme çabasıyla örtüşmektedir. O, İslam’ı toplum için bir engel olarak değil, yanlış anlaşıldığında ilerlemeyi engelleyen bir güç olarak görmüştür. Dinin bireylerin özel inancı olarak kalmasını, devlet ve toplum hayatında ise akıl ve bilimin rehber alınması gerektiğini savunmuştur.

Atatürk’ün İslam anlayışı, dönemin koşullarına uygun olarak dini bireysel bir inanç olarak kabul eden ve dinin toplumsal ve siyasal yaşam üzerindeki etkisini sınırlamayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Atatürk, İslam’ı tarihsel bir perspektiften değerlendirirken, dinin özünde akıl ve bilime dayalı bir yapıya sahip olduğunu, ancak zamanla yanlış yorumlandığını ve dogmalaştırıldığını düşünmüştür.

İslam ve Reform İhtiyacı

Atatürk, İslam’ın Hz. Muhammed döneminde Arap toplumuna bir yenilik ve düzen getirdiğini kabul etmiş, ancak daha sonra dinin katı ve değişmez bir yapıya büründüğünü düşünmüştür. Ona göre, İslam’ın ilk dönemindeki ilerici ruh korunmalı, ancak dinin dogmatik hale getirilmesi, toplumların gelişimine ve modernleşmesine engel teşkil etmiştir.

Atatürk, İslam’ın modern toplumla uyumlu hale getirilmesi gerektiğine inanmış ve bu doğrultuda bazı dini reformlar gerçekleştirmiştir. Bu reformlar arasında:

  • Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi: Atatürk, halkın dini daha iyi anlayabilmesi için Kuran’ın Türkçeye çevrilmesini sağlamıştır. Böylece, İslam’ın esaslarının anlaşılabilir hale gelmesini istemiştir.
  • Türkçe ibadet: Atatürk, hutbelerin ve ibadetlerin Türkçe yapılmasını savunmuş, dini anlayışın halkın diline ve kültürüne uygun olmasını istemiştir.

Laiklik ve Din

Atatürk’ün İslam anlayışının temelinde laiklik ilkesi vardır. Laiklik, devletin dini kurumlarla arasına mesafe koyması ve dinin devlet yönetiminde belirleyici olmaması anlamına gelir. Atatürk, Osmanlı Devleti’nde dinin siyasi ve toplumsal hayata fazla müdahil olmasının, ilerlemenin önünde bir engel oluşturduğunu düşünmüştür. Bu nedenle Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte halifeliği kaldırmış, şeriat mahkemelerini kapatmış ve laik bir hukuk sistemini tesis etmiştir.

Atatürk, dinin bireyin vicdanı ile Tanrı arasında kalması gerektiğine inanmıştır. Toplumun ve devletin bilim ve akıl yoluyla yönetilmesi gerektiğini savunmuş, dinin ise insanların manevi yaşamında yer alması gerektiğini düşünmüştür. Bu bağlamda şöyle demiştir:

“Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.”

İslam ve Akılcılık

Atatürk, İslam’ı akılcı bir din olarak görmüş ve dini dogmaların, akıl ve bilimle çelişmemesi gerektiğini savunmuştur. Ona göre, İslam’ın özü akıl ve bilime uygun olmasına rağmen, zamanla akılcılıktan uzaklaşılmış ve bu da İslam toplumlarının geri kalmasına yol açmıştır.

Atatürk’ün bakış açısında İslam, insanları karanlığa değil, aydınlığa yönlendiren bir inanç sistemi olmalıdır. Dinin yanlış yorumlanmasının ve toplum hayatına aşırı müdahale etmesinin, bilimi ve ilerlemeyi engellediğine inanmıştır. Dini, toplumu karanlığa sürükleyen bir araç olarak değil, doğru anlaşıldığında bireyleri aydınlatan ve ilerlemeye katkıda bulunan bir güç olarak görmüştür.

Din ve Devlet Ayrımı

Atatürk, din ve devlet işlerinin kesin olarak ayrılması gerektiğini savunmuştur. Bu anlayış çerçevesinde, 1928 yılında Türkiye Cumhuriyeti anayasasından “Devletin dini İslam’dır” ifadesini çıkarmış ve laiklik ilkesini benimsemiştir. Ona göre, devlet işlerinde dinin referans alınması, modernleşmenin ve bilimsel düşüncenin önünde bir engel oluşturur.

İslam’ın Sosyal Fonksiyonu

Atatürk, İslam’ın toplumdaki manevi ve ahlaki yönlendirme işlevini kabul etmiş, ancak bu işlevin bireysel inanç alanında kalması gerektiğini savunmuştur. İslam’ın bireylere manevi bir güç ve ahlaki değerler sunabileceğini kabul etmekle birlikte, dinin devletin işleyişinde etkili olmaması gerektiğini belirtmiştir.

Atatürk’ün İslam anlayışı, dini modernleşmenin ve çağdaşlaşmanın önünde bir engel değil, bireysel inanç olarak yaşanması gereken bir olgu olarak görür. Dinin özünde akıl ve bilime uygun olduğunu savunmuş, ancak dinin yanlış anlaşılması ve dogmaların toplumsal yaşamı yönlendirmesinin önüne geçilmesi gerektiğini düşünmüştür. Atatürk, İslam’ı bireysel inanç alanına ait bir değer olarak kabul etmiş ve laik bir devlet düzeni kurarak, dinin kamusal alandaki rolünü sınırlamıştır.

İlginizi Çekebilir

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir